MAKALELERİM >> YALAN DÃœNYANIN SANAL DÃœNYASI: SOSYAL MEDYA
YALAN DÃœNYANIN SANAL DÃœNYASI: SOSYAL MEDYA
Kahramanmaraş'ın En Kapsamlı Rehber Sitesi
YALAN DÜNYANIN SANAL DÜNYASI: SOSYAL MEDYA Birçoğumuzun hayatının neredeyse vazgeçilmezi haline gelen yalan dünyanın sanal dünyası sosyal medya insanlar arasına fitne düşürmekte, birbirine karşı düşmanlık oluşturmakta ve maalesef

 

YALAN DÜNYANIN SANAL DÜNYASI:  SOSYAL MEDYA

 

BirçoÄŸumuzun hayatının neredeyse vazgeçilmezi haline gelen yalan dünyanın sanal dünyası sosyal medya insanlar arasına fitne düÅŸürmekte, birbirine karşı düÅŸmanlık oluÅŸturmakta ve maalesef bazen de farkına bile varmadan bizleri günaha sokmakta…


Evet, farkında bile deÄŸiliz günaha girdiÄŸimizden, kul hakkı yediÄŸimizden, sosyal medya da etkileÅŸimde bulunduÄŸumuz insanları bile günaha sürüklediÄŸimizden…  

 

Günümüzde yaÅŸamış ve vefat etmiÅŸ insanları bile cennete ya da cehenneme gönderiyorken, perde arkasını bilmeden tarihte yer etmiÅŸ ÅŸahsiyetleri bile çok acımasızca eleÅŸtirip, cehennemin derinliklerine gönderirken hiç tereddüt etmiyoruz.   Halbuki “Hüküm Allah’ındır.” (En’am, 6/57) Allah adına hiç kimsenin hiçbir kimse hakkında hüküm verme hakkı olmadığı gibi, cennete ya da cehenneme gönderme yetkisi de yoktur.


Yanlışlıkları uygun bir ÅŸekilde dile getirip, düzeltebileceÄŸimiz bir durum söz konusu ise yardımcı olmaya çalışsak, insanlığın faydasına kullansak, sosyal medyanın amacına çok daha uygun bir ÅŸekilde kullanıldığını söyleyebiliriz. 


Rahmetli Babamın tecrübelerine dayanarak birçok kereler söylediÄŸi; “OÄŸlum, duyduÄŸuna inanma, gördüÄŸünün de yarısına inan” sözü ve bir kez daha hatırlatmakta fayda olduÄŸunu düÅŸündüÄŸüm bir menkıbe gerek gerçek hayatta gerekse de sosyal medyada yaptığımız yorumları bir kez daha gözden geçirmemizi nasihatler nitelikte;

 

Murat Han (III. Murat) o gün bir hoÅŸtur. TelaÅŸlı görünür. Sanki bir ÅŸeyler söylemek ister, sonra vazgeçer. NeÅŸeli deseniz deÄŸil, üzüntülü deseniz hiç deÄŸil. Veziriazam SiyavuÅŸ PaÅŸa sorar:

- Hayrola efendim canınızı sıkan bir şey mi var?

- AkÅŸam garip bir rüya gördüm.

- Hayırdır inşallah.

- Hayır mı, ÅŸer mi öÄŸreneceÄŸiz.

- Nasıl yani?

- Hazırlan dışarı çıkıyoruz.


Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki padiÅŸah hâlâ gördüÄŸü rüyanın tesirindedir ve gideceÄŸi yeri iyi bilir. Seri ve kararlı adımlarla Beyazıd’a çıkar, döner Vefa’ya, Zeyrek’ten aÅŸağılara sallanır. Unkapanı civarlarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatli bakınır. Ä°ÅŸte tam o sıra, orta yerde yatan bir ceset gözlerine batar.

Sorarlar; Kimdir bu?

Ahali; Aman hocam hiç bulaÅŸma derler, ayyaşın, berduÅŸun biri iÅŸte!

- Nerden biliyorsunuz?

- Müsaade ette bilelim yani. Kırk yıllık komÅŸumuz.

Bir başkası konuşmaya girer.

-Biliyor musunuz, Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar çarşısında çalışır, nalının hasını yapar. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuÅŸa harcar. Hem ÅŸiÅŸe ÅŸiÅŸe ÅŸarap taşır evine, hem nerede namlı mimli kadın varsa takar peÅŸine.

Hele yaÅŸlının biri çok öfkelidir.

-Ä°sterseniz komÅŸulara sorun. Sorun bakalım, onu bir kere olsun cemaatte gören olmuÅŸ mu?

Sonuçta mahalleli döner ardını gider. Bizim tebdil-i kıyafet mollalar kalırlar mı ortada. Tam Vezir de toparlanıyordur ki PadiÅŸah önünü keser.

- Nereye?

- Bilmem. Bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.

- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir ÅŸey diyemem. Ama biz gidemeyiz. Öyle veya böyle tebaamızdır. Defnini tamamlasak gerek.

- Ä°yi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.

- Olmaz. Rüyadaki hikmeti çözemedik daha.

- Peki, ne yapmamı emir buyurursunuz?

- Mollalığa devam. Naaşı kaldırmalıyız en azından.

- Aman efendim. Nasıl kaldırırız?

- Basbayağı kaldırırız işte.

- Yapmayın etmeyin sultanım, bunun yıkanması paklanması var. Tekfini, telkini?

- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.

- Åžurada bir mahalle mescidi var ama?

- Olmaz. Vefat eden sen olaydın nereden kalkmak isterdin?

- Ne bileyim Ayasofya’dan, Süleymaniye’den. En azından Fatih Camii’nden.

- Ayasofya ile Süleymaniye’de devlet erkânı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii’ni iyi dedin. Haydi yüklenelim.

Ve gelirler camiye. SiyavuÅŸ PaÅŸa saÄŸa sola koÅŸturur kefen, tabut bulur. PadiÅŸah bakır kazanları vurur ocaÄŸa. Usulü erkânınca bir güzel yıkarlar ki naaÅŸ ayan beyan güzelleÅŸir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü ÅŸakilere benzemez. Hem mânâlı bir tebessüm okunur dudaklarında.

PadiÅŸahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin ona keza. Meçhul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine hayli vardır daha. Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır:

- Sultanım yanlış yapıyoruz galiba

- Nasıl yani?

- Heyecana kapıldık, cenazeyi sorup araştırmadan getirdik buraya, Kim bilir hanımı vardı belki, belki de yetimleri?

- DoÄŸru. Öyle ya. Neyse, sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim.

Vezir cüzüne, tespihine döner, PadiÅŸah garip maceranın baÅŸladığı noktaya koÅŸar. Nitekim sorar soruÅŸturur, nalıncının evini bulur. Kapıyı yaÅŸlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler, sanki bu vefatı bekler gibidir.

- Hakkını helal et evladım. Belli ki çok yorulmuÅŸsun.

Sonra eÅŸiÄŸe çöker ellerini yumruk yapar, ÅŸakaklarına dayar. AÄŸlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, belki hatıralara dalar. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından.

- Biliyor musun oÄŸlum? diye dertli dertli söylenir, Bizim efendi bir âlemdi vesselâm. AkÅŸamlara kadar nalın yapar, ama birinin elinde ÅŸarap ÅŸiÅŸesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı sonra getirip dökerdi helaya.

- Niye?

- Ümmet-i Muhammed içmesin diye.

- Hayret.

-Sonra malum kadınların ücretini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı, aldım. Öyleyse ÅŸimdi dinleseniz gerek, der çeker giderdi, ben menkıbeler anlatırdım onlara. Mızraklı Ä°lmihal, Hüccet-ül Ä°slâm okurdum.

- Bak sen! Millet ne sanıyor hâlbuki.

- Milletin ne sandığı umurunda deÄŸildi. HoÅŸ, o hep uzak mescitlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki derdi, tekbir alırken Kabe’yi görmeli.

- Öyle imam kaç tane kaldı ÅŸimdi.

- Ä°ÅŸte bu yüzden NiÅŸanca’ya, Sofular’a uzanırdı ya. Hatta bir gün; Bakasın Efendi! Sen böyle böyle yapıyorsun ama komÅŸular kötü belleyecek. Ä°nan cenazen kalacak ortada? dedim,

- DoÄŸru öyle ya?

- Kimseye zahmetim olmasın! deyip mezarını kazdı bahçeye.

Ama ben üsteledim.

- İş mezarla bitiyor mu? Seni kim yıkasın, kim kaldırsın? dedim.

- Peki, o ne dedi?

- Önce uzun uzun güldü, sonra Allah büyüktür hatun, hem PadiÅŸahın iÅŸi ne? dedi.

 

Ä°ÅŸte Nalıncı Baba o adsız sansız Allah dostlarından biridir. Asıl adı, Muhammed Mimi Efendi’dir. Bergamalıdır. 1592 yılında vefat etti. Cenaze hizmetlerini bizzat PadiÅŸah gördü ve mübareÄŸi evine defnetti.

 

Doç.Dr. YaÄŸmur Küçükbezirci

CopyRight © 2015 www.yagmurkucukbezirci.com